20 Mart 2012 Salı

Vesile-i Hoca

   Bir gün değerli bir hocamın sorduğu soruyla başladı her şey. Blog’ unuz var mı? Bölümümüz gereği sürekli internetle ve bütün bilgi kaynaklarıyla hemhal olmak durumunda olduğum için, hocamız bu soruyu yöneltmişti bizlere ve bloglar da bilgi kaynakları arasında yer alıyordu. Zaten sayılı öğrencinin bulunduğu sınıfta 1- 2 kişi parmak kaldırmıştı. Çok basit bir soruydu aslında ama bendeki cevabın olumsuz olması zoruma gitmişti. Acaba bir eksiğim mi var diye düşünmüştüm. O gün büyük bir heyecanla yurda koşup, nedir bu blog denen şey diye araştırmış ve bir blog sahibi olmuştum. Fakat içini nasıl doldurmam gerektiği konusunda biraz tembellik yapmış ve araştırmayı hep ertelemiştim. O günden sonra öylece durmuştu o blog.
Bu arada zaman çabuk geçiyordu, ilk yarıyılı devirmiş, ikinci yarıyıla yeni dersler eşliğinde, hızlı bir şekilde başlamıştık.  Ders kayıtları yapılmış, seçmeli dersler seçilmiş ve biz yine her her zamanki konumda, sıralardaki yerlerimizi almıştık. Ben her zaman birçok hocamın ders anlatırken bizler kadar heyecanlı (kendi adıma bazı derslere girmek gerçekten beni heyecanlandırır)olduğu kanısındayımdır, bizler öğrenmekten onlarsa öğretmekten zevk alırlar.
    Günlerden bir gün, yine benim öğrenmekten zevk aldığım, onunda öğretmekten zevk aldığı gözlerinden anlaşılan bir hocam, seçmeli derslerimizden birine girmişti. Yabancı şeylerden bahsetmiyordu, bizim aşina olduğumuz bir konudan bahsediyordu ve bir anda bir soru sordu sınıfa, soruda yabancı değildi. Blog’ unuz var mı? Büyük bir hevesle parmağımı kaldırdım yine benim gibi birkaç kişi daha elini kaldırdı. Ardından bir soru daha sordu. Herhangi bir türde yazı yazan var mı? Bu kez sadece bir arkadaşımız elini kaldırmıştı. Hangi türde yazıyorsun diye sormuştu hocamız, arkadaşım şiir diye yanıtlamıştı. Tüm bunların üzerine bir tartışma açılmıştı ve biz neden yazmıyoruz arkadaşlar,  yazı yazmayı bilmiyor muyuz? Anlamlı ve iğneleyici bir soru yönetlmişti.
    Evet, neden yazmıyorduk ya da yazmak istemiyorduk ya da neden böyle bir zahmete katlanmak istemiyorduk diye kendime sormuştum, aynı anda aklımdan lise yıllarım geçmişti. Günlükler tutar, şiirler, denemeler yazar ve hatta yazdığım birkaç denemeyi yerel bir radyo programına gönderirdim, radyoda okunduğunu duymak o zamanlar bayağı mutlu ederdi beni. Daha sonralardaysa üniversiteye başlamış zamanımı çok daha farklı şeylere harcamış, bu yazma isteğimin azalmasına sebep olmuş, sadece arada bir canım sıkıldığında içimi döküp, döktükten sonra da bazen yırtıp attığım kağıt parçalarına dönüşmüştü. Hal böyle olunca yazma isteğimde zamanla içimde körelmişti.
   Diğer taraftan hocamız iğneleyici, fakat günümüzün acı gerçeklerini içinde barındıran sözlerine devam ediyordu. Neden yazmaktan korkuyorduk? Neden bu kadar çekimserdik ya da bize neden ilkokulda sadece okumayı ve yazmayı öğretiyorlardı, neden okumamız gerektiğinden, neden yazmamız gerektiğinden niçin kimse bize bahsetmiyordu, asıl sorun buradaydı, niçin okuması gerektiğini bilmeyen bir toplum nasıl yazabilirdi aynı şekilde niçin yazması gerektiğini bilmeyen bir toplum nasıl okuyabilirdi? Herkes yazar olabilir neden olmasın, tabi biraz yetenekte gerekliydi, fakat tembellik yapmamamız gerekiyordu. Bana göre yazmak, çok okumaktan, farklı farklı yazarlardan farklı farklı türleri okuyup bunları kendine has bir şekilde özümseyip yine kendine has bir şekilde ortaya yeni bir yapıt koymaktan geçiyordu.
   Ders bittiğinde benim kafamda bu sorular dönüyordu, hocamız gerçekten haklıydı ve ben kendime kızmıştım o an. Yükümlü değildim tabi ki bununla, fakat ben yine yurda koşmuş, içini nasıl doldurmam gerektiğini bilmediğim blog’ umu açmaya çalışmıştım. Açılmamıştı, çünkü şifresini unutmuştum =) Hemen yeni bir adres ve şifre edinip bir blog daha açıp, bu kez pes etmemeye kadar vererek ve bir arkadaşımdan da yardım alarak görsel açıdan hoş bulduğum bir sayfaya sahip olmuştum. Ayrıca tembellik yapmamış içini nasıl doldurmam gerektiğini konusunda da bir araştırma yaptım ve o gece tüm zamanımı harcayarak, işe özgeçmişimden başlayarak yazı yazmaya başladım.
   Sonuç olarak, yazma serüvenim bu iki değerli hocamın vesilesiyle başladı, ne kadar yazabiliyorum orası tartışılır, fakat bir işe başlamak yolun yarısıdır derler, bende küçük bir başlangıç yaptım, gerisini hep birlikte göreceğiz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder