Bir gün değerli bir hocamın
sorduğu soruyla başladı her şey. Blog’ unuz var mı? Bölümümüz gereği sürekli
internetle ve bütün bilgi kaynaklarıyla hemhal olmak durumunda olduğum için, hocamız
bu soruyu yöneltmişti bizlere ve bloglar da bilgi kaynakları arasında yer
alıyordu. Zaten sayılı öğrencinin bulunduğu sınıfta 1- 2 kişi parmak
kaldırmıştı. Çok basit bir soruydu aslında ama bendeki cevabın olumsuz olması
zoruma gitmişti. Acaba bir eksiğim mi var diye düşünmüştüm. O gün büyük bir heyecanla
yurda koşup, nedir bu blog denen şey diye araştırmış ve bir blog sahibi
olmuştum. Fakat içini nasıl doldurmam gerektiği konusunda biraz tembellik
yapmış ve araştırmayı hep ertelemiştim. O günden sonra öylece durmuştu o blog.
Bu arada zaman çabuk geçiyordu, ilk
yarıyılı devirmiş, ikinci yarıyıla yeni dersler eşliğinde, hızlı bir şekilde
başlamıştık. Ders kayıtları yapılmış,
seçmeli dersler seçilmiş ve biz yine her her zamanki konumda, sıralardaki
yerlerimizi almıştık. Ben her zaman birçok hocamın ders anlatırken bizler kadar
heyecanlı (kendi adıma bazı derslere girmek gerçekten beni heyecanlandırır)olduğu
kanısındayımdır, bizler öğrenmekten onlarsa öğretmekten zevk alırlar.
Günlerden bir gün, yine benim öğrenmekten zevk
aldığım, onunda öğretmekten zevk aldığı gözlerinden anlaşılan bir hocam, seçmeli
derslerimizden birine girmişti. Yabancı şeylerden bahsetmiyordu, bizim aşina
olduğumuz bir konudan bahsediyordu ve bir anda bir soru sordu sınıfa, soruda
yabancı değildi. Blog’ unuz var mı? Büyük bir hevesle parmağımı kaldırdım yine
benim gibi birkaç kişi daha elini kaldırdı. Ardından bir soru daha sordu.
Herhangi bir türde yazı yazan var mı? Bu kez sadece bir arkadaşımız elini
kaldırmıştı. Hangi türde yazıyorsun diye sormuştu hocamız, arkadaşım şiir diye
yanıtlamıştı. Tüm bunların üzerine bir tartışma açılmıştı ve biz neden
yazmıyoruz arkadaşlar, yazı yazmayı
bilmiyor muyuz? Anlamlı ve iğneleyici bir soru yönetlmişti.
Evet, neden yazmıyorduk ya da yazmak
istemiyorduk ya da neden böyle bir zahmete katlanmak istemiyorduk diye kendime
sormuştum, aynı anda aklımdan lise yıllarım geçmişti. Günlükler tutar, şiirler,
denemeler yazar ve hatta yazdığım birkaç denemeyi yerel bir radyo programına
gönderirdim, radyoda okunduğunu duymak o zamanlar bayağı mutlu ederdi beni.
Daha sonralardaysa üniversiteye başlamış zamanımı çok daha farklı şeylere
harcamış, bu yazma isteğimin azalmasına sebep olmuş, sadece arada bir canım
sıkıldığında içimi döküp, döktükten sonra da bazen yırtıp attığım kağıt
parçalarına dönüşmüştü. Hal böyle olunca yazma isteğimde zamanla içimde
körelmişti.
Diğer taraftan hocamız iğneleyici,
fakat günümüzün acı gerçeklerini içinde barındıran sözlerine devam ediyordu.
Neden yazmaktan korkuyorduk? Neden bu kadar çekimserdik ya da bize neden
ilkokulda sadece okumayı ve yazmayı öğretiyorlardı, neden okumamız
gerektiğinden, neden yazmamız gerektiğinden niçin kimse bize bahsetmiyordu,
asıl sorun buradaydı, niçin okuması gerektiğini bilmeyen bir toplum nasıl
yazabilirdi aynı şekilde niçin yazması gerektiğini bilmeyen bir toplum nasıl
okuyabilirdi? Herkes yazar olabilir neden olmasın, tabi biraz yetenekte gerekliydi,
fakat tembellik yapmamamız gerekiyordu. Bana göre yazmak, çok okumaktan, farklı
farklı yazarlardan farklı farklı türleri okuyup bunları kendine has bir şekilde
özümseyip yine kendine has bir şekilde ortaya yeni bir yapıt koymaktan
geçiyordu.
Ders bittiğinde benim kafamda bu
sorular dönüyordu, hocamız gerçekten haklıydı ve ben kendime kızmıştım o an.
Yükümlü değildim tabi ki bununla, fakat ben yine yurda koşmuş, içini nasıl
doldurmam gerektiğini bilmediğim blog’ umu açmaya çalışmıştım. Açılmamıştı,
çünkü şifresini unutmuştum =) Hemen yeni bir adres ve şifre edinip bir blog
daha açıp, bu kez pes etmemeye kadar vererek ve bir arkadaşımdan da yardım alarak
görsel açıdan hoş bulduğum bir sayfaya sahip olmuştum. Ayrıca tembellik
yapmamış içini nasıl doldurmam gerektiğini konusunda da bir araştırma yaptım ve
o gece tüm zamanımı harcayarak, işe özgeçmişimden başlayarak yazı yazmaya
başladım.
Sonuç olarak, yazma serüvenim bu
iki değerli hocamın vesilesiyle başladı, ne kadar yazabiliyorum orası
tartışılır, fakat bir işe başlamak yolun yarısıdır derler, bende küçük bir
başlangıç yaptım, gerisini hep birlikte göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder