22 Mart 2012 Perşembe

Sen Gelmediğinde

Gecelerden bir gün sen gelmediğinde , kapanmaya meyilli yaralarım açılmaya başlamıştı,
Oysa alışkındı bedenimde ruhumda yokluğuna,
Öğrenmiştim sonunda suskunluğun, atamadığın cığlıkları sessizliğe gömmek olduğunu,
Zordu susmak ama güzeldi, ruhunla münakaşa etmek,  içini ona dökmek,
Gecelerden bir gün sen gelmediğinde, benim içime hapsetmeyi başardığım masum bakışlı
bir mahkumdu o. . .

20 Mart 2012 Salı

Vesile-i Hoca

   Bir gün değerli bir hocamın sorduğu soruyla başladı her şey. Blog’ unuz var mı? Bölümümüz gereği sürekli internetle ve bütün bilgi kaynaklarıyla hemhal olmak durumunda olduğum için, hocamız bu soruyu yöneltmişti bizlere ve bloglar da bilgi kaynakları arasında yer alıyordu. Zaten sayılı öğrencinin bulunduğu sınıfta 1- 2 kişi parmak kaldırmıştı. Çok basit bir soruydu aslında ama bendeki cevabın olumsuz olması zoruma gitmişti. Acaba bir eksiğim mi var diye düşünmüştüm. O gün büyük bir heyecanla yurda koşup, nedir bu blog denen şey diye araştırmış ve bir blog sahibi olmuştum. Fakat içini nasıl doldurmam gerektiği konusunda biraz tembellik yapmış ve araştırmayı hep ertelemiştim. O günden sonra öylece durmuştu o blog.
Bu arada zaman çabuk geçiyordu, ilk yarıyılı devirmiş, ikinci yarıyıla yeni dersler eşliğinde, hızlı bir şekilde başlamıştık.  Ders kayıtları yapılmış, seçmeli dersler seçilmiş ve biz yine her her zamanki konumda, sıralardaki yerlerimizi almıştık. Ben her zaman birçok hocamın ders anlatırken bizler kadar heyecanlı (kendi adıma bazı derslere girmek gerçekten beni heyecanlandırır)olduğu kanısındayımdır, bizler öğrenmekten onlarsa öğretmekten zevk alırlar.
    Günlerden bir gün, yine benim öğrenmekten zevk aldığım, onunda öğretmekten zevk aldığı gözlerinden anlaşılan bir hocam, seçmeli derslerimizden birine girmişti. Yabancı şeylerden bahsetmiyordu, bizim aşina olduğumuz bir konudan bahsediyordu ve bir anda bir soru sordu sınıfa, soruda yabancı değildi. Blog’ unuz var mı? Büyük bir hevesle parmağımı kaldırdım yine benim gibi birkaç kişi daha elini kaldırdı. Ardından bir soru daha sordu. Herhangi bir türde yazı yazan var mı? Bu kez sadece bir arkadaşımız elini kaldırmıştı. Hangi türde yazıyorsun diye sormuştu hocamız, arkadaşım şiir diye yanıtlamıştı. Tüm bunların üzerine bir tartışma açılmıştı ve biz neden yazmıyoruz arkadaşlar,  yazı yazmayı bilmiyor muyuz? Anlamlı ve iğneleyici bir soru yönetlmişti.
    Evet, neden yazmıyorduk ya da yazmak istemiyorduk ya da neden böyle bir zahmete katlanmak istemiyorduk diye kendime sormuştum, aynı anda aklımdan lise yıllarım geçmişti. Günlükler tutar, şiirler, denemeler yazar ve hatta yazdığım birkaç denemeyi yerel bir radyo programına gönderirdim, radyoda okunduğunu duymak o zamanlar bayağı mutlu ederdi beni. Daha sonralardaysa üniversiteye başlamış zamanımı çok daha farklı şeylere harcamış, bu yazma isteğimin azalmasına sebep olmuş, sadece arada bir canım sıkıldığında içimi döküp, döktükten sonra da bazen yırtıp attığım kağıt parçalarına dönüşmüştü. Hal böyle olunca yazma isteğimde zamanla içimde körelmişti.
   Diğer taraftan hocamız iğneleyici, fakat günümüzün acı gerçeklerini içinde barındıran sözlerine devam ediyordu. Neden yazmaktan korkuyorduk? Neden bu kadar çekimserdik ya da bize neden ilkokulda sadece okumayı ve yazmayı öğretiyorlardı, neden okumamız gerektiğinden, neden yazmamız gerektiğinden niçin kimse bize bahsetmiyordu, asıl sorun buradaydı, niçin okuması gerektiğini bilmeyen bir toplum nasıl yazabilirdi aynı şekilde niçin yazması gerektiğini bilmeyen bir toplum nasıl okuyabilirdi? Herkes yazar olabilir neden olmasın, tabi biraz yetenekte gerekliydi, fakat tembellik yapmamamız gerekiyordu. Bana göre yazmak, çok okumaktan, farklı farklı yazarlardan farklı farklı türleri okuyup bunları kendine has bir şekilde özümseyip yine kendine has bir şekilde ortaya yeni bir yapıt koymaktan geçiyordu.
   Ders bittiğinde benim kafamda bu sorular dönüyordu, hocamız gerçekten haklıydı ve ben kendime kızmıştım o an. Yükümlü değildim tabi ki bununla, fakat ben yine yurda koşmuş, içini nasıl doldurmam gerektiğini bilmediğim blog’ umu açmaya çalışmıştım. Açılmamıştı, çünkü şifresini unutmuştum =) Hemen yeni bir adres ve şifre edinip bir blog daha açıp, bu kez pes etmemeye kadar vererek ve bir arkadaşımdan da yardım alarak görsel açıdan hoş bulduğum bir sayfaya sahip olmuştum. Ayrıca tembellik yapmamış içini nasıl doldurmam gerektiğini konusunda da bir araştırma yaptım ve o gece tüm zamanımı harcayarak, işe özgeçmişimden başlayarak yazı yazmaya başladım.
   Sonuç olarak, yazma serüvenim bu iki değerli hocamın vesilesiyle başladı, ne kadar yazabiliyorum orası tartışılır, fakat bir işe başlamak yolun yarısıdır derler, bende küçük bir başlangıç yaptım, gerisini hep birlikte göreceğiz.


17 Mart 2012 Cumartesi

Kendime Dair

   23 yaşında olan ve hayatının büyük bir bölümünü Adıyaman’ da geçirmiş olan Sümeyra nam-ı değer Morpheus, 13 günlükken Adana yollarına anne ve babasıyla düşmüş. Herkes kendi kaderiyle doğar derler ya onun da böyle başlamış kendi zamanındaki, kendi kaderini bulma yolculuğu. Her hafta Perşembe günleri anne ve babasıyla, geride bıraktığı abisi ile ablasının da büyük fedakârlıklarıyla Adana- Adıyaman arası deyim yerindeyse mekik dokumuştur, o yollarda her türlü olayla ve insanla karşılaşmışlardır, zamanla anlatacaktır belki de bu olayları. Ve ancak 8 yaşında hayata karşı ilk direnişini gösterip ayaklarının üzerinde durabilmiş, Adana ile bağlantısını koparabilmiş ve yine 8 yaşında öğrenim hayatına başlamıştır.
   Öğrenim hayatının da büyük bir bölümünü Adıyaman’ da geçirmiş, mezun olduğu Süper Liseden(çakma:P) sonra ve bir yıl dershaneye gidip ancak Adıyaman’ ın ilçesi olan Besni’de, Besni Meslek Yüksekokulu Bilgi Yönetimi  bölümünü kazanmıştır. Besni’ de bulunduğu, 2 yıllık yükseköğrenim dönemi boyunca birçok git geller, birçok sarsıntı, belki de çocukluktan çıkmakla yetişkin olmak ya da olmaya çalışmak arasında kalmaktan dolayı çeşitli badireler atlatmıştır. Kim bilir belki de hayatında ilk defa o kadar özgür ve bir o kadar da tutsaktı. Yine de unutamadığı maceraları, deli dolu zamanları da mevcuttur kendi hayat arşivindeki Besni kayıtlarında. Besni ona çok değerli dostlar ve aşklar kazandırmıştı, ama bir dostu vardı ki en çok onunla her şeyini paylaşırdı, her adımda onunla birlikteydi, ama bir aşkı vardı ki, derin yaralar bırakmıştı onda, ama çok şey öğrenmişti ondan, bir daha ne öyle bir dostluk ne de öyle bir aşk yaşarım diyen Morpheus, dostu tarafından ummadığı bir şekilde hüsrana uğratılmış, aşkı tarafındansa bildiği ama hiç kabullenemediği bir gerçeğe maruz kalarak istemeden de olsa yollarını ayırmıştır. Bu iki acıyı bayağı zor atlatabilmiştir, çünkü ilk defa bir dostunu ve bir aşkını kaybediyordu, bir taraftan da 2 yıllık yüksekokul döneminin sonlarına yaklaşmaya başlamış ve 2010 yılında Besni Meslek Yüksekokulu Bilgi Yönetimi Bölümü' nden mezun olmuştur
.
   Başarı konusunda babasının hiçbir zaman tam olarak gözüne giremediğini düşünen Morpheus, birazcık inatlaşma, birazcık kendini ve başarabileceğini gösterme, özellikle o yazı evde geçirdikten sonra evde kalmaması gerektiğini anlayıp, başının çaresine bakması gerektiğini ve tabi başarabilmek için büyük bir istekle, Malatya’ da Dikey Geçiş Sınavına girerek, Ankara Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü' nü kazanmıştır, lakin babası kazandığına o kadar da memnun kalmamıştır, hatta kızının kazandığına dair bir kanıt olan kâğıt parçasını eline alıp bakmamıştır bile, tabi ki günün şartlarına göre düşünemeyen, babasının para sıkıntısına anlam veremeyen ya da vermek istemeyen asi gençlik durumu kabullenememiştir. Çünkü ona göre başarabilmişti artık kendini ispatlayabilmişti. Yardımına koşan ilk kişi ise, arkasında her zaman büyük bir fedakârlıkla duran annesi olmuştur, bir şekilde ikna edilen babası durumu kabullenmek zorunda kalmıştır. O gün bavulunu toplayıp aklında bin bir soruyla evden çıkıp, amcasıyla birlikte okula gelip kaydını yaptırmıştır.

    Uzun süre bir bocalama döneminden sonra, bir dönem sonunda Ankara’ya, Ankara’ nın kalabalıklılığına, her şeye uzun kuyruklar sonunda ulaşabilmeye, otobüs sırasında yarım saat beklemeye ve daha birçok şeye ancak alışabilmiş, daha sonrasında ise vazgeçemeyeceği, hatta gelecekte şartların elverdiği durumda buraya yerleşme isteği beyninde yer etmiştir. Dikey geçiş sınavını kazanmış, fakat bunun bir etkisi olmuş mudur ya da aaa daha kaç yıl okuyacaksın diye sorulduğunda, Hacettepe Üniversite’ sinin Dikey Geçiş şartlarının kabul etmemekte olduğunu, Besni’ de aldığım birçok dersi kredi uyuşmazlığı yüzünden tekrar almak zorunda olduğunu büyük bir sabırla ailesine ve çevresine açıklamıştır. Bunu hem kendisi hem de ailesi kabullenmekte zorlanmış olsalar da o, bugün Ankara’ da olmaktan ve okuduğu bölümden hiç de pişman olmadığını ancak hazırlık sınıfını büyük zorluklarla atlayıp bölüme geçtiğinde anlamıştır. Tam da istediği yere düşmüştü aslında, giderek melezleşmekte olan bu bölüm; teknoloji, bilgisayar, tasarım, merak, araştırma ve hayal gücü eşliğinde onu isteklerine bir adım daha yaklaştırmıştı.

   Bölüme geçtiği ilk yarı yılda Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi' nde 2 ay çalışma fırsatını yakalamış ve bu deneyim ona büyük kazanımlar getirmiştir. Bu bağlamda, bir hocasının söylediği söz aklından hiç çıkmamış  “Kütüphaneye hiç gitmeyen bir insana, Kütüphaneciliğin ne demek olduğunu boşuna açıklamaya çalışmayın”. Bu görüş ve 2 aylık bir deneyim, kendi tabularının yıkılmasıyla sonuçlanmış ve  bu sözün hakılılığını ortaya çıkarmıştı. Şimdilerdeyse, Exlibris Sanatını öğrenme isteği uyanmış benliğinde, henüz yolun başında olduğundan bu merakını sizlere ilerleyen zamanlarda açıklayacakmış.

Kimdir bu Morpheus?

   Morpheus, Yunan mitolojisinde düşler tanrısıdır.. Babası uyku tanrısı Hypnos ve annesi gece tanrıçası Nyx'tir.. İnsanların rüyalarına girebilme onlara rüyalarında görünebilme yetkisine sahiptir..
  Ovidin metamorfozunda şöyle bahseder.. Morpheus rüyalardaki insan unsuruna odaklanmıştır.. Buna karşın kardeşleri phobetor hayvan unsurundan ve phantasos da cansız objelerden sorumludur.. Morpheus özellikle kralların ve kahramanların rüyalarından sorumludur. Morpheus' un kardeşi phobetor kabus,phantasos ise fantastik rüyalar gördürür. Morfin eski adıyla morphium de adını Morpheus'tan ve onun rüya görmeye sebep olan gücünden alır.. Korku diye bildiğimiz 'fobi' adını kabus görmeye neden olan tanrı 'phobetor' dan alır, fantazi kavramıda yine morpheusun kardeşi olan 'phantasos' dan gelir. Matrixteki Morpheus da mitolojideki morpheus dan esinlenilerek yaratılmıştır.
   Neden bu takma adı kullanmak istediğime gelince, rüyalar aleminde yaşadığımdan ya da aman  ne güselmiş, kulağa hoş geliyor diye tercih etmedim.Sebebi, küçüklüğümde gördüğüm bir rüyanın, gözümü açtığımda gerçekleşmiş olması ve o günden itibaren rüya görmekten korkmamdı, hala bu korkuya ara sıra  maruz kalmakta olsam da rüyaları çoğu zaman iyi yorulmaya çalışarak bilinç altımdaki korkularımla  başa çıkmaya çalışmaktayım.

16 Mart 2012 Cuma

İlk Adım :)

   Bu blogu kontrol altına almak bayağı zor oldu.. . Sevgili arkadaşım Aysun sağolsun bana yardımcı olmaya çalışıyor. Her nekadar ben onu sinirlendirsemde, dinlemesemde sabırla bana tahammül etmekte. . .